hesabın var mı? giriş yap

  • havaların soğuduğunu arif' in maça boğazlı kazakla çıkmaya başlamasından anlayabilirsiniz.
    ayrıca ben hakem olsam maça çıkarken direkt sarı kart gösteririm kartı da cebine koyarım o şekilde oynasın uğraştırmasın beni..

  • avcılık tutkusu için teee afrika'ya kadar gitmiş. tutku ama ne tutku.

    ...

    şimdi, afrika, afrika olalı böyle bir safari görmemiş. teddy, tam 11.397 hayvan öldürüyor. bunlardan 512'si hipopotam, beyaz gergedan, fil gibi devasa hayvanlar: afrika'dan çıkan büyük hayvan kolleksiyonlarının en görkemlisidir bu," diye övünmeyi ihmal etmiyor. hayvancıkların 262 tanesini yediklerini, kalanını tuzlayıp (beraberlerinde dört ton tuz götürmüşlermiş) washington'a, smithsonian ve natural history müzelerine gönderdiklerini anlatıyor.

    afrika'dan dönüşte de norveç'e uğruyor. neden biliyor musun? 1906'da kazandığı nobel barış ödülü'nün parasını almak için.

    tonlarca leşin kemiklerinin temizlenip iskeletlerinin ayağa dikilmesi müzecilerin yıllarını alır. ama olsun, science'e hizmet, böyle bir şeydir, diyor teddy roosevelt, "beni kınayacaksanız, natural museum'un da, american museum'un da, benzeri zooloji enstitülerinin tümünün varlık nedenlerini de kınayacaksınız!"
    (bkz: hollywood'u kapattığım gün)

  • alman disiplininin tum dunyaya naklen yayinlandigi mac.

    almanya milli futbol takimi oyuncularina bakiyoruz; hepsi trasli, efendi, isinde gucunde cocuklar.

    brezilya milli futbol takimi oyuncularina bakiyoruz; abuk subuk-karman corman sac modelleri, vucut gelistirmeye bulasip orantisiz kas yapmis, lakayit, karaktersiz, nereden geldigi belli olmayan bir ozguvene sahip, hemen hepsi ustun yetenek(!) pic kurulari.

  • şu ülkedeki milyonlarca insana başka ülkelerin takımlarını desteklemesini reva gören ruhsuzlar topluluğu.

  • bu bilgi aslında herkesin tahmin ettiği bir gerçeğin bilimsel açıklaması şeklinde;

    hiçbir elektronik cihazı yanınıza almadan doğada geçireceğiniz 1 haftalık süre sonunda vücudununuzun biyolojik saatine adeta reset atılıyormuş. (bkz: melatonin) hormonu gün doğumu ve gün batımı zamanlarına göre salgılanacak şekilde tekrardan belirli bir düzene giriyormuş.

    özetle ağır şekilde uykusuzluk çekiyorsanız yada uyku düzensizliğinden şikayetçiyseniz her türlü elektronik cihazdan uzak 1 haftalık bir kamp hayatı eski düzeninizi bulmanıza yardımcı olabilir.

    menbaı

    debe edit; bu ve buna benzer bilgileri severim diyorsan at badi'ye bekle. öu2kçş'e 100'den fazla buna benzer bilgi girdim bilgine...

  • gol ile arasında 3 dakika olduğu için gözlerden kaçtı. 1-2 kişi yazmış sadece.

    61. dakikada, trabzon'un dakikasında beşiktaş taraftarı ''futbolun katili türk hakemleri'' diye bağırdı; liderliğini, şampiyonluğunu kenara bırakıp. dün 7 kişi kalan takıma oley çekip, üç üç üç diye bağıran adamların örnek alması gerekiyor.

    maçın en önemli detayı buydu bence.

  • taşaklı bir takım ile güçsüz bir takım ne zaman karşılaşsa, ortaya çıkması çok muhtemel bir sonucun gerçekleşmesidir. liverpool'un kulakları çınlasın.

  • kedilerin yakaladıkları böcek, fare vb hayvanları salonun ortasına, yataklarımızın üstüne bırakmasının nedeni.
    kedi sahipleri bilir kediler balkonda,terasta, bahçede ya da evin her hangi bir köşesinde yakaladıkları hayvanları getirip salonun ortasına bırakır. bu hayvan bazen bir kelebek olur bazen bir fare (bu başıma gelmedi neyse ki) kedi sahipleri de bu davranışı "hediye getirdi" veya "tebrik edilmek istiyor" gibi yorumlar yapar. çoğu kez de espri konusu olmuştur bu konu.
    aslında hayvanlar bunu bizleri eğitmek icin yapıyormuş. kediler her ne kadar yaklaşık 10 bin yıldır evcil hayvanlar olsalar da avcılık iç güdülerini kaybetmemiş canlılar. yapılan araştırmalara göre abd'de her yıl 4 milyara yakın kuş kediler tarafından avlanıyor. bu sayı avladıkları diğer küçük şeyleri de hesaba katınca inanılması güç ama 30 milyara yaklaşıyor. kedileri bu denli iyi avcılar yapan onların içgüdüleri, bu iş için evrimleşmiş vücutları ve yavruyken annelerinden aldıkları eğitim.
    özellikle dişi kedilerde görülen bu evin ortasına böcek vs bırakma nedenleri de sizleri bu hayvanları yakalayamayacak durumda görüp eğitmek istemeleri. o yüzdendir sıklıkla öldürdüğü kelebeği getirip önünüze koyup sizden bir şey bekler bakışları ile size bakması.
    kediler yavrularını eğitirken öncelikle ölü hayvanı getirip yavrunun önüne koyarlar. ikinci aşama ölmemiş ama kaçacak halde olmayan hayvanlarla talim yapmaktır. emin kedi besleyenler salonun ortasında acı çekerek yerde titreşen böceğin başında sabırla bekleyen kedi manzarasıyla daha önce karşılaşmıştır.

    yani hayvanlar 10 bin yıldır bizi eğitmeye çalışıyor. bu davranış özellikle kısırlaştırılmış disi kedilerde çok sık rastlanıyor. hayvanların gözünde ne kadar beceriksiz gözüküyoruz bir düşünün *.

  • kuzey kore-güney kore sınırındaki dmz'de birleşmiş milletler güçleri ile kuzey kore ordusu askerleri arasında bir normandiya kavak ağacının budanması konusunda çıkan, iki amerikan subayının ölümü ile devam eden, çok geçmeden ciddi bir politik-askeri krize evrilen ve neticede bir ağaç için yapılmış tarihteki en büyük askeri operasyona dönüşen bu olay "axe murder incident", "hatchet incident" veya "the tree trimming incident" olarak da anılır.

    dmz'de gergin bir şekilde karşılıklı olarak birbirini gözleyen kuzey kore askerleri ile birleşmiş milletler askerleri bir yandan da rutin işlerini yürütmektedir. klasik bir askerlik angaryası olan çam-çim-çöp faaliyetleri de bu rutinlerden biridir ve hem kuzey koreliler hem de amerikalılar gerektiğinde bu faaliyetleri yaparlar. bölgede kurulmuş olan gözetleme noktalarının görüşünü engelleyen ağaçların budanması işi de karşılıklı olarak anlayışla yürütülen klasik operasyonlardır ve bu işler olayın olduğu 18 ağustos 1976'ya kadar sorunsuz bir şekilde yapılmıştır.

    18 ağustos günü her zamanki gibi sakin başlamıştır. birkaç gün sonra bölgeden ayrılacak olan yüzbaşı arthur bonifas yanına güney kore ordusundan yüzbaşı kim, üsteğmen mark barrett ile koreli ve amerikalılardan oluşan 11 kişik bir görev gücünü alarak doraol su eomneun dari ya da bilinen adıyla bridge of no return köprüsünün hemen yanındaki kavak ağacının yanına gelir. 30 yaşında, 120 cm çapında ve yaklaşık 25 metre yüksekliğindeki ağacın bazı dalları birleşmiş milletlere ait 3 ve 5 numaralı gözlem noktalarının görüşünü engellemektedir ve bu durumun ortadan kaldırılması için ağacın aşağıda kalan dallarının budanmasına başlarlar.

    budama işlemi devam ederken köprünün diğer yanından amerikalıların "teğmen bulldog" adını taktığı kuzey koreli kıdemli teğmen pak chul, yanında 15 sınır muhafızı ile görünür. kuzey koreliler budama işlemini çeyrek saat izledikten sonra ağacın yanına gelirler ve kıdemli teğmen pak chul yüzbaşı bonifas'a yaptıkların işin doğru olmadığını, ağacın bizzat kim ıl sung tarafından dikildiğini, onun gözetiminde büyüdüğünü ve bu yüzden işi hemen sonlandırmaları gerektiğini söyler. teğmene kulak asmayan yüzbaşı ekibine işe devam etmelerini emreder. kendisini ciddiye almayan amerikalıya içten içe bilenen teğmen hemen bir askerini kuzey kore tarafına gönderir ve dakikalar içinde ellerinde sopalar ve levyeler olan 20 tane daha kuzey kore askeri, bir kamyonla ağacın yanına gelir. bu durumda 35 kuzey koreliye karşılık 14 amerikalı ve güney koreli ağacın dibinde bulunmaktadır. bu arada güney kore tarafında olayı izleyen birkaç amerikalı vardır ve bir tanesi işlemi kayda almaktadır.

    kıdemli teğmen pak chul yeniden yüzbaşı bonifas'a döner ve ağacın budanmasını durdurmalarını ister. yüzbaşı bonifas bu defa da teğmene kulak asmaz, muhtemelen işi durdurmayacağını söyler ve teğmene sırtını dönerek uzaklaşmaya başlar.

    görgü tanıklarının ifadesine göre kıdemli teğmen pak chul sakince saatini çıkartır, bir mendile sararak cebine koyar, kollarını sıvar ve bir anda "migun ul chu gi ja!/amerikalı saldırganları öldürün!" diyerek yüzbaşı bonifas'a arkadan saldırır. bu anda diğer kuzey koreliler de işi yapan ekibe ve etraftaki diğer amerikalı ve güney korelilere sopa, bıçak, levye, balta gibi ellerine geçirdikleri aletlerle saldırırlar. ortalık karışmış, basit bir ağaç budaması bir anda çılgınca bir sokak kavgasına dönüşmüştür (1, 2, 3).

    yüzbaşı bonitas, kıdemli teğmen pak chul'un ilk darbesinden sonra yere düşer ve 5 tane kuzey koreli tarafında feci şekilde dövülür. üsteğmen barrett kendisine saldıran kuzey korelilerden kurtulmak için en son köprünün alt tarafında doğru atlarken görülür. ekibin geri kalanı kendilerine saldıran kuzey korelilerle mücadeleye devam eder. kavganın başlamasından 20-30 saniye sonra dayak yiyen ekipten biri, yere düşen ve feci şekilde dövülen yüzbaşı bonifas'ı korumak için geldikleri kamyonete atlar ve aracı bonifas'a saldıran kuzey korelilerin üzerine sürer. kavga bu hamle sonrasında başladığı gibi bir anda biter ve kuzey koreliler hemen kendi taraflarına çekilir.

    kavgada kuzeylilerin zayiatı bilinmiyor ama amerikalılar ve güney korelilerin kaybı büyüktür. olay yerine koşan diğer amerikalılar yüzbaşı bonifas'ı ölü bulur. köprüden atlayarak kaçmaya çalışan üsteğmen barrett köprünün dibinde ağır yaralı olarak bulunur ve hastaneye kaldırılırken yolda ölür. güney koreli subay ve 2 adam daha ağır yaralıdır ayrıca 4 kişi de hafif şekilde yaralanmıştır.

    olayın duyulmasının ardından sıradan bir ağaç budama işinin bir anda uluslararası krize dönüşmesi ve kuzey kore ile amerikalılar ve güney koreliler arasında yeniden bir silahlı çatışma riskine evrilmesi çok uzun sürmez. kuzeyliler hemen olayın bir amerikan saldırı olduğunu ve kendilerinin savunmada kaldığını söylerken amerikalılar olayın kuzey kore'nin sayesinde bu noktaya geldiğini söyler. bu arada cia hemen kuzeye saldırı planlarını ortaya çıkartır, güney koreliler kuzeye topçu ve roketatar saldırısı planlar ve 19 ağusto'un erken saatlerinde bir anda müttefik güçlerin defcon 3 durumuna geçtiği duyurulur. defcon 3 durumu gerektiğinde 15 dakika içinde hava kuvvetlerinin saldırıya geçeceği bir durumdur ve bildiğiniz sıcak savaş durumu olan defcon 2'nin bir önceki adımı olarak gerçekten de ciddi bir hal demektir.

    olay büyürken beyaz saray'da oturan başkan gerald ford kuzey korelilere biraz güç gösterisi yapmanın iyi olacağını düşünür ve silahlı kuvvetlere o ağacın budanması için bir operasyon hazırlaması talimatını verir. ordu da hemen oturur ve bir amerikan oduncu simgesi olan paul bunyan'ın adını verdiği paul bunyan operasyonunu planlar. ama durumu bir parça abartmışlardır...

    amerikalıların planına göre 21 ağustos sabah saat 07.00'da kuzeylilere hiçbir uyarıda bulunmadan 23 araçlık bir konvoy (task force vierra) ağacın olduğu bölgeye giriş yapacaktır. bu ekibin içinde istihkamcılarda vardır ve budama işini bu ekip yapacaktır. bu ekipte ayrıca tepeden tırnağa silahlı onlarca asker vardır ve bunlar konvoyun güvenliğini sağlayacaktır. bu ekibe ek olarak 64 kişilik güney kore özel kuvvetlerine bağlı komando grubu araçlarına sakladıkları silahlar ve göğüslerine bağladıkları claymore patlayıcıları ile çatışmaya girmeye hazır bir şekilde bölgede olacaktır. görev gücünün toplam asker sayısı 813 kişidir. çalışma süresince bu ekibin gittiği yer olan bridge of no return köprüsüne bağlanmış olan patlayıcılar aktif halde tutulacak ve köprü herhangi bir kuzey kore saldırısında tamamen havaya uçurulacaktır. eğer köprü tamamen havaya uçmazsa o zaman yakında bekleyen 165 mm toplu m728 zırhlı istihkam araçları bölgeyi bombalayacaktır. amerikalılar bunla da yetinmez. ekibin üzerinde 7 kobra helikopteri, 20 destek helikopteri sürekli turlayacak, bunlarında üzerinde gözle görünür irtifada b-52 uçakları, bunlara eskortluk yapan f-4'ler, güney kore hava kuvvetlerine bağlı f-5 ve f-86 uçakları sürekli tur atacaktır. tüm bu kuvvete ek olarak taegu air base'deki f-111 bombardıman uçakları, f-4 savaş uçakları ve uss midway uçak gemisi ile bu gemiye bağlı görev gücü saldırı için hazır tutulacaktır. bundan başka bölgeye binlerce yeni asker, yüzlerce zırhlı birlik unsuru, topçu ve roketatar bataryaları, hava savunma füzeleri filan yığılır.

    tüm bu hazırlıklar sonucunda planlanan gün ve saatte operasyon başlar. amerikalı ve güney koreli askerler ağacın olduğu yere girer ve vakit kaybetmeden budama işlemi kaldığı yerden devam eder (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7). bu arada kuzeyliler yaklaşık 150-200 kişilik bir askeri birliği operasyonu gözetlemesi için bölgeye yollar ve bunlar bir yandan birkaç tane makineli tüfek mevzii hazırlarken bir yandan da sessizce operasyonu takip eder. bu arada güney koreli özel kuvvet askerleri rahat durmaz, kuzeylilere ait 2 tane gözetleme noktasını tahrip eder, buna karşılık kuzeyliler köprünün kendi taraflarındaki yol bariyerlerini filan kaldırır ama sıcak bir çatışma çıkmaz. zaten çok geçmeden ağacın boyu yaklaşık 6 metreye düşürülmüştür ve görev kayıpsız tamamlanır. artık herkes geriye çekilecektir.

    iki taraf arasındaki bu olay bölgedeki güçlerin gerginliği için iyi bir örnektir. son gelişmelerden sonra belki bunu benzer bir durumun yaşanması birazcık uzak bir ihtimal gibi değerlendirilse de kuzey ve güney kore çekişmesi aslında başka güçlerin başka hesapları dahilinde olan bir durumdur ve her an inanılmaz olaylara gebe olarak düşünülmelidir. bu arada 2017'de güney kore devlet başkan seçilen moon jae-in'de paul bunyan operasyonunda fiilen görev alan eski bir güney kore özel kuvvetler askeridir.

  • bilal erdoğan açıklamasıdır
    kaynak "biz at üzerinde destanlar yazmış bir ecdadın torunlarıyız, acaba kaç tanemiz at biniyor" ahahaha

    yahu evladım bilerek mi yapıyorsun bunu, yoksa gerçekten sende bir sıkıntı mı var anlamak mümkün değil. erdoğanın bu haberi izlerkenki yüz ifadesini hayal bile edemiyorum adsfsfsadasd

  • yorumcu kalan 5dk’da artık 3 gol atması lazım, çok zor diyor.
    olm fener 5 dakikayı bırak, 5 haftada 3 gol atamadı aq. deli galiba.

  • bir değil iki değil tam üç kere filme alınmış bu kitabın yazarıyla ilgili şaibeli bir durum var. okuyunca bir gizemin çözülmesine tanık olmuş gibi hissettim, bu duyguyu paylaşmak istedim.

    şimdi;
    ilk film 1946'da ferdi tayfur tarafından çekiliyor. burada adı geçen kişi aklınıza gelen ferdi değil. 1904-1958 yılları arasında yaşamış, seslendirme sanatçısı ve yönetmen olan ferdi tayfur'dur. 1965 ve 1971 yıllarında çekilen diğer iki filmin yönetmeni ise ertem eğilmez'dir. (konumuzla ilgili değil ama üç filmde de oynayan tek oyuncu hulusi kentmen'dir.)

    yazılı tüm kaynaklarda filme konu olan kitabın yazarının ihsan koza (ipekçi) olduğu görülüyor. ihsan koza aslında ihsan ipekçi'nin yazdığı romanlarda kullandığı takma ismidir. ihsan ipekçi, ipek film'in sahibi ünlü bir iş adamı, aynı zamanda ferdi tayfur ve nazım hikmet'in de arkadaşı ve patronudur. nazım hikmet'in uzun yıllar süren yasaklı dönemlerinde ona iş veren insanlardandır. (yine konu dışı ama söylemeden geçmeyeyim aynı zamanda ismail cem'in babasıdır. zaten o yıllardaki herkes birinin bir şeysi, ortam yine şair yazar sanatçıdan geçilmiyor. insan özeniyor)

    gelelim kitap ve filmin ilişkisine. kitabın ikinci sayfasında şöyle bir not var: "bu romanın türkiye içinde fime çekme hakkı ferdi tayfur tarafından temin edilmiştir."
    ferdi tayfur'un patronu konumundaki ihsan koza neden kitabının başına böyle bir not koymuştur acaba? eğer kitabı yazan kendisi ise neden filme çekecek kişiden temin edildiğini söylüyor?

    30'ların başında nazım hikmet ipek film'in seslendirme yönetmenliğini yaparken ferdi tayfur onun yardımcılığını yapıyor. kendisi laurel ve hardy'nin hem laurel hem de hardy'sine sesini veren kişidir. marx brothers'ın groucho'sunu yani arşak palabıyıkyan'ı da ferdi tayfur konuşmuştur. diğer kardeş chico'yu da nazım hikmet seslendiriyor bu arada. ferdi tayfur'un ablası adalet cimcoz da aynı stüdyoda seslendirme sanatçıcı olarak çalışıyor ve nazım hikmet tarafından yetenekli bulunuyor. boşa değil tabii, birçoğumuz eski türk filmlerindeki hemen hemen tüm kadın başrolü onun sesinden dinleyerek ses hafızamıza kaydetmişizdir.

    40'lı yıllarda, nazım hikmet bursa cezaevi'ndeyken adalet cimcoz ve eşi onu sık sık ziyaret ediyor. bedri rahmi- sabahattin eyüboğlu maktuplaşmalarından da adalet cimcoz'un yine o yıllarda nazım hikmet'in şiirlerini paris'te bulunan sabahattin eyüboğlu'na göndererek fransızcaya çevrilmesine yardım ettiğini öğreniyoruz. o yıllar senede bir gün'ün yazıldığı, filminin çevrildiği yıllar.
    ihsan ipekçi'nin o notu kitaba koymasını nazım hikmet istemiş olabilir mi?

    şimdi de kitaptaki mekanlar ve tarihlerle nazım hikmet'in nasıl bir bağlantısı olabilir ona bakalım.
    senede bir gün'de hikayenin anlatıcısı malatya'da yani o yıllarda nazım hikmet'in en yakın arkadaşı olan kemal tahir'in hapis yattığı şehirde çalışmaktadır. her yıl izne çıktığında ankara'yı ve bursa'yı yani nazım hikmet'in hapis yattığı iki şehri ziyaret ettikten sonra istanbul'a, çamlıca'ya gelmektedir.
    hani nazım hikmet'in bir konağın müştemilatında yaşayan piraye ve oğlu memet'i hatırlayarak:
    "sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince kalbim çamlıca'da bir harap konaktadır her gece, doktor." diye şiir yazdığı çamlıca'ya.

    anlatıcının çamlıca'ya geldiği ve sevgililerin 40 yıl boyunca buluştuğu günün tarihi 12 ağustos'tur. nazım hikmet'in cumhuriyet'in onuncu yılı dolayısıyla çıkarılan aftan yararlanarak özgürlüğüne kavuşma tarihini memet fuat kitaplarında 12 ağustos 1934 olarak verir.
    tüm bunların ışığında sorulacak tek soru acaba kitabı nazım hikmet yazdı da adı sakıncalı olduğu için ihsan koza ismiyle mi yayımlattı?

    uzun bir dönemi kapsayan mektupları, metinleri, röportajları, anı kitaplarını tarayarak bu bağlantıları bulan kişi elbette ben değilim. o sabrın binde biri bende olsa hayrat yapardım. benim gibi hazıra konmak isteyenlere bu yazının kaynağı olan, haluk oral'ın çok özenli yazılmış nazım hikmet'in yolculuğu kitabını öneririm.

  • skordan bağımsız belki de abartıyorum bilmiyorum ama bütün sporcularımız çok güzel değil mi? yani fiziksel güzellikten bahsetmiyorum, hepsinin yüzüne bakınca “ne kadar iyi bir insana benziyor” diyorum içimden istisnasız. hareketlerde, mimiklerde en ufak bir kibir, kendini beğenmişlik hissetmiyorum. birbiriyle olan iletişimlerine baktığımda o kadar samimi ki kimseyi birbirinden ayırt edemiyorum. takım olmak, aynı hedefe bütün olarak yürümek bu olsa gerek. gerçekten skordan bağımsız gurur duyuyorum. şu pazar sabahı ekstra duygulanmış bile olabilirim.

  • balık hafızalı fenerbahçeli arkadaşların kurduğu ıslak rüya.

    bakalım talimatname ne diyor.

    “iç sahada oynanacak olan son lig maçında kupa verilir”

    peki son maç dışarıda olursa ne yapılır? illa deplasmanda kupa kaldırıcam diyorsan deplasman takımına rica edilir. bir sorun görmezse orada kupa verilir. sonra geçer kendi sahanda istediğin gibi kutlarsın.

    peki galatasaray kadıköyde nasıl kupa kaldırdı?

    o dönemi hatırlamayanlar olabilir. galatasaray'ın kupayı kadıköyde kaldırıcaz diye bir talebi olmamıştır. talimatname gereği iki takımında şansı olduğundan ve play-off olduğundan kazanan şampiyoluğunu kutlar istediğin bir tarihte kupanı alırdın. hatta o dönem fenerbahçe ''ya biz kupayı getiricez ama galatasaray kazanırsa kupayı almasın'' diye bir talepte bulundu.

    https://www.hurriyet.com.tr/…de-kupa-krizi-20518534

    galatasaray'da buna karşılık ''o zaman kupayı stada getirmeyin. kazanan pazartesi günü kutlasın zaferini'' teklifinde bulundu.

    https://www.sporx.com/…ayi-alacak-mi-sxhbq279410sxq

    peki sonra ne oldu? galatasaray'ın kadıköy fobisine güvenen fenerbahçe ve demirören kupayı stada getirmeye karar verdiler.

    https://www.turkiyegazetesi.com.tr/…n-verecek-12179

    açıklamalara bak hele. ''kupayı getiricez, kazananı alkışlayıp kupasını vericez!!!'' tabi galatasaray taraftarı, yönetimi, futbolcusu, teknik adamı herkes şok. kimsenin böyle bir talebi yok. bu sırada yapılan görüşmeler bir sonuç vermiyor çünkü fenerbahçe taraftarı o sırada ''galatasaraya 3 mü atarız, 5 mi atarız'' muhabbeti yapıyor. herkes fenerbahçenin kadıköy'de galatasarayı yeneceğinden emin.

    kimsenin aklına gelmeyense bu maçın sonunda kupa alınacak olması. tabi galatasarayda herkes kinlenmiş. canını dişine takıp maçı berabere bitiriyor, kupayı hak ediyor. e tabi galatasaray hak ettiği kupayı istiyor doğal olarak. ama fenerbahçe ve tff çamura yatıyor tabi. tff ''yav kupayı biz size soyunma odasında verelim çaktırmayın.'' diye ısrar ediyor. fenerbaçe stadda kupayı kaldırırlar diye ışıkları döndürüp sahayı suluyor.

    ama galatasaray kinlenmiş. madem getirdiniz kupayı kaldırıcaz diyor ve kaldırıyor.

    fetö metö diye sayıklayan arkadaşlara söyleyin olayın içeriği linkleriyle beraber aktardım. bir daha böyle bir şey olması ihtimal dahilinde değil yani. galatasaray istemediği sürece o kupayı stadına getirtmez. sende kaldıramazsın.

    edit: terimin cezası iptal edildiği için kulübedeymiş pardon gecenin bir yarısı yazınca o kadar hata oluyor.